29 Mart 2024 - Cuma

Isınan İdlip değil Türkiye’nin Suriye politikası

İdlip ısınmaya başladı” değerlendirmelerine bağlı olarak yine, yeniden, bir kez daha İdlip’i konuşuyoruz. 

İdlip’te sahada yıllardır belli yoğunlukta devam eden karmaşa ve Rusya’nın zaman zaman artan hava saldırıları dışında değişen bir şey yok. 

Şam ve Rusya cephesindeki duruma bakılırsa ufukta İdlip’e yönelik topyekün operasyon sinyali yok. Hatta yıllardır İdlip çevresinde konuşlanmış olan Suriye ordusunda da dikkat çekici bir hareketlenme olmamasına bakılırsa geçtiğimiz yıllarda birçok kez gerçekleştirilen kısmi/sınırlı operasyon ihtimali de görünmüyor.

Rusya’nın hava desteği ile Suriye ordusunun İdlip’e yönelik kara operasyonu başlatması pek olası olmadığı gibi Şam’daki değerlendirmelere göre böylesi bir operasyon pek mantıklı da değil. 

Çünkü;

  • İdlip içindeki cihatçı grupların Türkiye sınırına doğru itileceği çok fazla alan kalmadığı gibi sınırlı veya topyekün bir operasyonun Türkiye’nin mevcut politikaları devam ettiği sürece kalıcı olmayacağı aşikar. Olası bir operasyonun başarılı veya kalıcı olması Türkiye’nin sınırına yüklenecek olan cihatçı/silahlı gruplara destek vermemesine hatta bu gruplara karşı kendi sınırını güvenlik altına almasına bağlı.
  • Suriye’de her askeri kaybın ardından fail olarak Şam’ı gösteren, fail saklanamayacak kadar aşikarsa bu kısmı geçiştiren resmi açıklamalar bile Türkiye’nin Şam ile bir çatışma riskinden pek kaçınmadığının işareti sayılabilir. Ne olursa olsun Rusya ve Şam, Suriye içinde Türkiye ile sıcak çatışma olasılığından kaçınıyor. Olası bir İdlip operasyonunda Türkiye’nin haklı/haksız, stratejik gereklilik ya da büyük hata kısmına kafa yormadan çatışmaya girmesi oldukça mümkün. Kısacası Rusya da Şam da Türkiye’nin İdlip’te tutunabileceği bir gerekçe yaratmamaya çalışıyor. Ancak son birkaç yıldır hakim olan bu yaklaşımın Esad’ın Moskova ziyaretinden ve o ziyarette Putin’in ‘Yabancı ordular Suriye’den çekilmeli’ vurgusundan sonra değişmesi oldukça muhtemel.

Peki İdlip’te sahada ‘ısınma’ olarak yorumlanabilecek bir gelişme yoksa ısınan ne?

Cevap basit; Türkiye’nin Suriye politikası!

Diplomatik ortamları ısıtan da Şam ve Rusya’dan çok bizzat Türkiye’nin kendisi…

Çünkü, 2011’de girişilen ve ısrarla aynı kulvarda yürütülmeye çalışılan Suriye politikasını şekillendiren ‘gerekçelerin’ inandırıcılığı eridikçe eridi.

Mesela; 

  • Esad yönetimi devrilecekti, devrilmedi ve devrilecek gibi de görünmüyor. Körfez ülkeleri ve ABD bile vazgeçti bu söylemlerden ama Türk hariciyesinden hâlâ duymak mümkün.
  • Suriye’den Mısır’a Müslüman Kardeşler rüzgarı esecekti, esemeden sönmeye yüz tuttu. Müslüman Kardeşler tamamen bitmedi ve bitmeyecek elbette ancak Mısır gibi, Suriye gibi, Tunus gibi bölgenin önemli ülkelerinde tekrar iktidarlara oynayacak kadar güçlenip taban toplaması epey zaman alacak gibi görünüyor. 
  • Türkiye, Suriye’den itibaren ardı ardına bölge ülkelerini fetheden Müslüman Kardeşler üzerinden bölgenin abisi olacaktı ki, olamadı. Hatta Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidarı ele geçirdiği dönemde bizzat Müslüman Kardeşler Türkiye’nin bu iddialı pozisyon hedefine hoş bakmıyordu.
  • Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki, Fırat’ın batısındaki ‘ayrılıkçı, bölücü, Türkiye’ye tehdit Kürt yapıları tarihe gömecekti’ ki, gömemedi. Zaten mevcut öz yönetim ile Türkiye’nin doğrudan uzunca bir sınırı varken, bu gerekçe ile 900 km ötedeki İdlip’te cihatçıların hamiliğini üstlenmenin pek alakası olmadığı da artık epeyce açık. Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik ‘Oy sandıklarını yerinden oynatan’ söylemlerle giriştiği askeri müdahaleleri ABD’nin yeşil ışık yakması veya göz yumması ile gerçekleştirebildiği gibi gerçekler de var.
  • Türkiye, Suriye ordusunun kontrolündeki bölge ile Türkiye sınırı arasında bir kemer kuracaktı. Bu kemerin adı bazen tampon bölge oldu, bazen güvenli bölge. Hatta halihazırda Suriye ordusunun kontrolünde olan Halep’e kadar sarkacağı söylenen bu kemere resmi açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla Sünni ve kuvvetle muhtemel silahlı milisler yerleştirilecekti. Bir ara TOKİ’nin bahçeli dublekslerden oluşan konutlar inşa edeceği, Türkiye’deki Suriyelilerin (evet, milyonlarca Suriyelinin) o bölgeye yerleştirileceği söylendi. O da olmadı.
  • Türkiye, yeni Osmanlı olarak bölgenin yeni lideri olacaktı, olamadı. Günümüzde Suriye’deki binlerce TSK komandosu ve personeli bile hava desteğinden mahrum, Suriye hava sahası Türkiye’ye kapalı. Libya başta olmak üzere diğer ülkelerdeki varlığı ağırlıklı olarak kırılgan, her an aleyhe dönebilecek, diplomasiyi reddeden ve tamamen askeri yöntemler(!) üzerinden mümkün.
  • Türkiye, Suriye’yi Suriyeliler için Suriyelilerden kurtaracaktı. Bunun için on binlerce sicili karanlık, hatta tek başlarına gerçekleştirdikleri tek başarı Türkiye’yi ‘Çocuk asker kullanan ülkeler’ listesine sokmak olan militanı destekledi. Hâlâ destekliyor. Maaşları Türkiye tarafından ödenen, askeri eğitimleri Türkiye tarafından verilen, Türkiye’deki hastanelerde tedavi olan, Türkiye’den kazandıkları paralarla Türkiye’de hayatlar kurup sınırdan elini kolunu sallayarak geçen bunca militanın hâlâ neden desteklendiği belirsiz! Bu grupların Türkiye’ye en azından maddi maliyetinin ne olduğunun hâlâ belirsiz olması gibi!
  • Türkiye Suriye sahasına doğrudan dahil olmasını sağlayan Soçi anlaşması ile İdlip’te garantör olacak, oradaki cihatçıların ağır silahlarını alıp kontrol altında tutacaktı. O da olmadı. Gerçekleştirilmesi başından beri imkansız olan vaatlerin hiçbirisi yerine getirilemediği gibi ateşkes filan da sağlanamadı. Türkiye’nin ‘Ateşkese uymasını biz sağlayacağız’ diye söz verdiği cihatçı gruplardan kendi askerlerini koruyamadığı da artık herkesin bildiği sırlardan.

Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı gibi açıklamalar yapan ama aynı zamanda Suriye topraklarına yüksekokul açıp kaymakam atayan Türkiye’nin Suriye’den beklentisi meçhul!

Suriye’de kalma ısrarının kısa veya uzun vadede Türkiye’ye ne kazandıracağı, yıllardır devam eden askeri operasyonların maliyetine değebilecek kazanımlar sağlayıp sağlamayacağı oldukça şaibeli. Yukarıda en çok duyduğumuz birkaç tanesini sıraladığım gerekçeler de artık işlevsiz.

Türkiye’nin Suriye politikasının ısınması da bundan…

Rusya’nın son günlerde yoğunlaştırdığı hava saldırılarının hedefi İdlip’teki cihatçılar değil Türkiye’nin desteklediği silahlı gruplar… Rusya ve Şam Türkiye’nin Suriye’den çıkmasını istiyor. Son Soçi görüşmesinin temel sebebi bu.Reklam

Türkiye’nin giderek ağırlaşan faturalara rağmen kalma ısrarı akla sadece iki senaryoyu getiriyor;

  1. Suriye içinde Türkiye’nin desteklediği grupların kontrolündeki bölgelerde yeni bir Hatay sürecine taşıyıp ‘ülke topraklarını genişleten hükümet’ olarak yeni bir rüzgar yaratmak…
  2. Suriye’deki askeri varlık üzerinden Rusya ile ‘bana bir şeyler vermezsen çıkmam’ pazarlığına girişmek. Ki, bu Rusya ile doğrudan anlaşma da olabilir, Libya’daki veya Akdeniz’deki enerji mücadelesine dair bir şeyler de olabilir… 

Bekleyip göreceğiz ancak Biden döneminde Türkiye’nin ABD ve iyice yıpranan NATO üyeliği kartından beklenenin çok altında destek gelebilir. Bu da Türkiye-Rusya pazarlıklarında Rusya’nın elini güçlendirecek (bir kez daha). 

Ayrıca Türkiye, Suriye’ye çok ‘yatırım yaptı, çekilmez’ diyenler de var ki, Rusya’nın Suriye üzerinden bütün bölgeye yatırım yaptığını unutuyorlar muhtemelen.

Türkiye açısından yapılabilecek en sağlıklı hamle İdlip’teki cihatçıların Türkiye’ye de tehdit olduklarını kabul etmek, şimdilerde Milli Ordu olarak adlandırılan silahlı grupların hamiliğinden vazgeçmek ve Şam ile doğrudan görüşmeler için zemini hazırlamak…


Bu yazı ilk olarak Evrensel Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Buna da göz atabilirsiniz

Yalnız dostlar zirvesi

Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra Katar-Türkiye yakınlaşması da “Ekonomik krize derman olur mu?” tartışmaları ile sınırlı …

‘Burada ölsem bile…’

Belarus-Polonya sınırını izliyor musunuz? Aylardır iki sınır arasında sıkışıp kalan binlerce insanın hikayesi yıllardır görmeye …

Eski düşmanları yoklama vakti

Ankara’dan bir emir geçti. Ziyaretten sadece bir gün önce yaşanan korkunç kur krizinden dolayı herkes …